Adınız:
E-postanız:

Bilinçli Anne Ne Demek?

bilincli-anne-ne-demek

Yıllardan beri, HEPİMİZİN kafasında bir tablo çizildi bilinçli anne hakkında.

Hatta tablo çizildi demek hafif kaçıyor.

Kafamıza kazındı, beynimiz yıkandı, başka türlü düşünemez olduk.

Bilinçli anne çalışır, işe gider.
Bilinçli anne üniversite bitirmiştir.
Bilinçli anne çocuğunun gelişimi ile ilgilenir, onu düzgün ve güzel eğitim veren kreş ve okullara gönderir.
Bilinçli anne, çocuklarının sağlığı ile ilgilidir, çocuk ne kadar ısrar etse de ne kadar yalvarsa ve istese de, ona çikolata ve benzeri abur cubur yedirmez.
Bilinçli anne çocuğunun iyi okullara gitmesi, ona en iyi oyuncak ve elbiseleri almak için, para kazanmalıdır.

Tabii bunlarla birlikte, ev hanımı durumundaki annelerin de ne kadar cahil, ne kadar bilinçsiz oldukları da içimize işletildi.

Evde oturan, hele hele örgü de ören anne, ne kadar da cahil ve ilgisizdir, dendi.

Allah korusun bizi, evde boş boş oturmaktan.
Anne çalışmalı ki, çocuğunun ihtiyaçlarını karşılayabilsin.
Kadın dediğin, kendi ihtiyaçlarını da karşılamalı.
Allah korusun kadınları erkek eline bakmaktan.

*********************************************

Oysa ki,

Bir çocuğun en büyük ihtiyacı, sevgi, huzur, güven.

Ve bunların kreşlerde okullarda alınması çok zor.

Bir öğretmen, 5-10 öğrenciyle ilgilenecek ve hepsine sevgi, huzur, güven verecek, öyle mi?

Başında onu kontrol eden bir müdürle, her işyerinde çalışanlar arasında olan günlük çekişmeler, dedikodular ve üstüne üstlük yan odada ağlayan, 3 tane annesini isteyen çocuğun çığlıkları eşliğinde.

Tabii çözüm hep aynı, çal müziği, çocuklara danset, komiklik yap, çocuklar da şaşkınlıkla bakakalsın ve bütün dertlerini unutsunlar, işte size kreşlerden modern sevgi.

Ki, aslında sevgi, huzur, güven, en başta annenin görevi, kreşlerin okulların değil.

*********************************************

Ve ev hanımı (benim tabirimle ev kurucusu) bir annenin, çocuğu hobisiyle veya oyunu ile ilgilenirken, örgü örmesindeki güzelliği, faydayı ve mesajı bir tanıdığımdan duyduğum şu olay üzerine geçenlerde UYAN DOSTUM olarak anlatmaya çalışmıştım.

İlkokul ve ortaokul hatta lise yıllarında, anne babası hakkında şu kanaata varmış kendisi:

Hobi, oyun vs ile ilgilenirken, annenin babanın yanında oturma. Çünkü izin vermezler. Başlarlar ödevini yaptın mı? Şu ne oldu? Bu ne oldu? Şunu yaptın mı? Ne zaman yapacaksın? Ve mümkünse, ve bir açık kapı bulabilirlerse, ‘şununla oynayacağına, kalk da onu yapsana’ ‘İşin gücün…. ‘ (o hobi her ne ise)

Oysa ki, Hayatının Gerçek Amacı adlı özel hediyemi okuyan siz sevgili arkadaşlarım hatırlayacaksınız ki, O HOBİ ve O OYUN, bize hayat amacımız hakkında bir ipucu veriyor. Onu bastırmak değil, anlamak gerekiyor. Anlamak ve hayat amacımız hakkında yönümüzü bulmak.

İşte bu olay sebebi ile şu UYAN DOSTUM doğmuştu:

Funda-Teyze-Uyan-Dostum-140

Bir çocuk için ailesi, veya herhangi bir kimse için sevdikleri, birinci ve esas olarak bir sığınma, bir güven, bir sevgi ve huzur kaynağı olabilmeli.

Önce sevgi ve huzur.

Sonra gerekiyorsa eleştiri ve düzeltme, hatta sıkıştırma ve ittirme.

ÖNCE, sevgi ve huzur.

Bir insana sevgi verip vermediğimizi ölçmek çok kolay. Bizimle vakit geçirebiliyor mu?

Bizim yanımızda ürkmeden, korkmadan oturabiliyor mu?

Hani insan öğretmeninin yanında, patronun yanında utanır, rahat edemez, ve diken üzerinde gibidir. Bu belki saygıdan veya korkudan kaynaklanabilir. Fakat bir anne baba, sırf saygı ve korku verecek şekilde, bir patron, bir müdür, bir öğretmen gibi olmakla yetinemez, yetinmemeli.

Evlerimiz, yuvalarımız esas olarak bir enerji toplama, dinlenme, sevgi toplama, hayat savaşı için gerekli gücü tekrar kalbimizde ve vücudumuzda biriktirme, oluşturma, yani bir çeşit pilimizi doldurma yeri gibi.

Bu mekanda hayatın yıpratmış olabileceği kalbimizi yine sevgiyle doldurmalı ve hayatın bezdirmiş veya kırmış olabileceği hayallerimizi, dinlenerek tekrar uyandırmalıyız.

Eskiden evimizde kocaman divanlar olurdu. Onların üzerinde oturmak, uzanmak ne kadar rahattı.

Evin babası veya evin çocuğu en az 10 dakika orada, hem de herkesin önünde saatin tıktıkları arasında şöyle bir kestirirdi.

İşte bu evin bir sevgi doldurma ve hayata hazırlanma yeri olarak güzel bir kullanımı ve güzel bir örnek.

****************************************************

Ama bu, evimizde hiç bir disiplin, hiç bir eleştiri, hiç bir sıkştırma olmamalı mı demek?

HAYIR.

O da olacak, o da olacak.

Ama ÖNCE öbürü olacak.

Ondan sonra diğeri olacak.

Hiç bir konuda aşırılığa kaçılmayacak.

Hiç bir konuda terazi tek taraflı ağır basmayacak.

Her şeyin bir yeri, bir zamanı, bir dozu olması gerektiğini bileceğiz, anlayacağız.

Hiç bir konuda boş vermişlik veya aşırılık yapmayacağız.

Denge noktasını, dosdoğru giden yolu tutturmaya çalışacağız.

Çocuğun ihtiyacı olan TÜM duygusal vitaminler, yani sevgi, disiplin, ilgi, iletişim, onunla vakit geçirilmesi, destek, yönlendirme, serbest bırakma, eleştiri ve övgü, hatta azar ve belki eline bir fiske, dozunda ve doğru zamanda, doğru yerde, verilecek, ve hiç biri eksik kalmayacak.

Bazen, evin anneler tarafından aşırı dozda bir disiplin ve gerginlik ortamı haline getirilmesi, ve sanki ‘müdürün gergin ofisi’ haline gelmesi, biraz da aslında KENDİSİ okumak isteyen, KENDİSİ iş aleminde yarışmak ve heyecanlar yaşamak isteyen anneler sebebi ile oldu.

Daha doğrusu bu kandırılmış tatlı hanımlar, yani bizim annelerimiz, bazı yalanlara inandırıldılar ve bu sebeple çocuklarına yani bizlere davrandıkları şekilde davrandılar.

Kendileri o devirde yapamadıkları, ama yapmaları gerektiği benimsetilen her şey için çocuklarını sıkıştırmaya başladılar.

At yarışı gibi, çocuklar her zaman kamçı altında, her zaman gergin, hiç bir zaman yaptıkları yeterli olmayan ve her zaman YAŞLARININ ÖTESİNDE beklentilerle zora koşulmuş bir halde, her zaman yeteneklerinin sınırları zorlanmış bir halde gergin bir ev hayatı yaşamaya itildiler.

Oysa ki, herkesin kendi hayat amacı var.Annenin hayat amacı ile her bir çocuğunun hayat amacı farklı olabilir. Hatta annenin hayat amacım sandığı şey belki de ona benimsetilmiş bir yalandan ibaret de olabilir. Yine de, bir annenin kendi hayat amacı çerçevesinde veya bunu yaşayamamasının etkisiyle, çocuklarının üzerinde baskı oluşturması, iyi olmuyor. Ve bu çocuklarının mutsuz veya başarısız olmasına sebep olabiliyor.

Hatta bu durum çocukların sağlıklarına bile zarar verebiliyor.

Anne sevgisi ve iletişimindeki eksiklikler ufak tefek ve hafife alınacak konular değil.

Gergin sınavlarla, yaşlarının ve yeteneklerinin yapabileceklerinin sınırlarında zorlana zorlana yaşayan ve bu zorlama esnasında ihtiyaçları olan sevgiden, iletişimden, huzurdan, sığınabilecekleri kalpten ve dinleyen bir kulaktan, ya da yanında huzur içinde oturup sevdiği bir şeyle uğraşabileceği bir kişiden mahrum olan çocuklar, mutsuz ve yaralı kalplerle büyüyorlar.

Halbuki anne,

ÖNCE, sevgi demek.

ÖNCE, koşulsuz sevgi demek.

ÖNCE, sınavları kazansa da kazanamasa da sevgi demek.

ÖNCE, gereksiz ve zorlayan sınavlara sokmamak demek.

ÖNCE, yara oluşturmak değil, yaraları sarmak demek.

ÖNCE, hayattan koruyan, kollayan demek.

ÖNCE, güven, özgüven, özsevgi oluşturan demek.

ÖNCE, Allah’a sığınıp aklı ve kalbi dinlemeyi öğreten demek.

ÖNCE, huzur demek.

Anne, Allah’ın rahman ve rahim isimlerinden, rahim olan yani ‘sevgi dolu, koruyan, kollayan, sığınılan, merhamet eden‘ demek. (Baba da aslında, rahman olan, yani anlayışlı olan demek. Yaptığımız hatalara uzaktan bakıp, bizimle fazla yüz göz olmayan ama anlayışlı olarak bizi düzeltmeye çalışan demek.)

Elbette çocukların ders çalışmaları, dağılmamaları, hayatın gerektirdiği disiplinden ayrılmamaları için belli bir itekleme, sıkıştırma, hatta arada sırada kızabilme yeteneği de gerekiyor.

Fakat,

ÖNCE sevgi, huzur, anlayış, güven.

SONRA, azar, tehdit, sıkıştırma.

ÖNCE, anlayış, yardım, destek, rahat ve huzur.

SONRA, eleştiri ve bir dürtük.

Ki, unutmayalım ki, SEVGİ yeteneği aslında HEPİMİZDE var.

BÜTÜN ANNELERDE VAR.

DOĞAL OLARAK VAR.

Ancak, en başta bahsettiğim o bize öğretilen, benimsetilen, aklımıza kazınan, beynimiz farkında bile olmadan yıkanarak aldığımız o BİLİNÇLİ ANNE hakkındaki yalanlar, maalesef bu sevginin üzerini örtüverebiliyor.

Çağımız iletişim çağı.

Neredeyse 100 yıldır, toplum, kitaplarla, dergilerle, televizyon, radyo ve elektronik iletişim kanalları ile, kat kat binalarla dolu, kalabalık mahallelerle, ve 40 kişilik sınıflarda, yüzlerce kişilik okullarda, kuvvetli bir komşu, arkadaş, öğretmen baskısıyla, çok güçlü bir iletişim yağmuruna tutuluyor.

İnsanlar, anneler, çocuklar, babalar, HERKES, ister istemez kendilerini bir takım yarışların, bir takım kendilerine ait olmayan amaç ve hedeflerin içinde buluyorlar.

Dikkatle bakarsak, bu gerçekten son 100 yıldır olan yeni ve yapay bir şey.

Bu konuyla nasıl başa çıkacağımızı iyi keşfetmemiz gerekiyor.

Bir annenin çocuğunun başarısı ve başarıları konusunda, komşularından ve akrabalarından belki arkadaşlarından gelen baskıyla, nispetle, kıskandırma ile, alay ile, küçümseme ile, ya da burun kıvırma ile, NASIL BAŞEDECEĞİNİ iyi anlaması gerekiyor.

Batı alemi bu konuyu şu şekilde çözme daha doğrusu üzerini kapatma yoluna gitti:

Yaşadığın çevrede hiç kimseyi kalbini vererek sevmiyorsun. Hiç bir akrabanı da kalbini tam vererek sevmiyorsun. Herkese soğuk ve mesafeli davranıyorsun, onlar da seni nispet yaparak veya kıskandırarak, ezerek fazla zorlayamamış oluyorlar.

Yani bir bakıma iletişimsizlik ve soğukluk, toplumsal aşırı iletişime çare olarak kullanılıyor.

O yüzden yabancılar, batılılar hep mesafeli ve havalı ve hafif soğuk. Dizilerde bunu gayet güzel gördük, öğrendik. Yabancılarla tanışınca da, bunu hissedebiliyoruz, bir mesafe, ‘senin hayatın sana benim hayatım bana’ hissi.

Aynı şekilde, batılı ülkelerde annelerin ve ailelerin çocuklar üzerindeki baskısını ve sıkıştırmasını da yine bu iletişimsizlik ve mesafe üzerine çözmeye çalışıyorlar.

Yani, çocuğun kendine özel bir şahıstır, fazla karışma, onun kendine ait özel bir hayatı var, eğer başı derde girer de zor bir duruma düşerse bırak tecrübe kazansın hemen karışma.

VE tabii bu iletişimsizlik ve mesafe, çocuk biraz büyüdüğü zaman evden gitmesi istenen bir kişi olarak görülmesine de sebep oluyor.

Uzun lafın kısası, bu aşırı iletişime batının getirdiği çözüm maalesef sevgisizlik ve iletişimsizlik üzerine kurulu ve BİZİM DOĞAMIZA AYKIRI. Daha doğrusu insan olmaya aykırı.

Biz çözümümüzü, gerçeklerle yüzleşerek SEVGİ ve İLETİŞİM ile bulmalıyız.

* Hepimizin üzerinde, çocuklarımızı yarıştırmak için ve onları belli kalıplara sokmak için, bir aile, arkadaş, medya, toplum ve çevre baskısı olduğunu anlamalı, kabul etmeli ve bize nelerin benimsetilmeye çalışıldığını incelemeliyiz.

* Toplumun, çevrenin, medyanın, hatta akrabaların, komşuların, arkadaşların, iletişimlerinin ve baskılarının ve nispetlerinin YANLIŞ olduğunu, onların bize hayat amacı veya yaşanması gereken hayat diye sunduğu şeylerin büyük bir ihtimalle YANLIŞ olduğunu bilmeliyiz ve bu acı gerçekle yüzleşmeliyiz.

* Kendi hayat değerlerimizi, kendi gerçeklerimizi, hayatımızın 8 parçasını, kendi ideal hayat tanımımızı, oluşturmalıyız. Bunun için kalbimiz, Kuran, aklımız, güvendiğimiz kalbi temiz bir kaç insandan başka, bir kaynağımız olmadığını da anlamalıyız. Ve bu kaynakların dışında TÜM DÜNYA konuşsa, bunlara hayır diyebilecek bir imana sahip olmak için, Allah’a sığınmalıyız.

* İletişimimizi, yalan ve yanlışlar sunanlardan KESİP, doğruları ve gerçekleri anlatanlar yönünde arttırmalıyız. Hangisi yalan, hangisi doğru anlamak için ise, kalbimiz, Kuran, aklımız, güvendiğimiz kalbi temiz bir kaç insandan başka, bir kaynağımız olmadığını da çok iyi anlamalıyız. Ve bu kaynakların dışında TÜM DÜNYA konuşsa, bunlara hayır diyebilecek bir imana sahip olmak için, Allah’a sığınmalıyız.

* Çocuğumuzun ve bizim hayat amacımızın farklı olabileceğini ve hatta büyük bir ihtimalle kesinlikle farklı  olduğunu kabul etmeliyiz.

* Her anne çocuğunun başarılı olmasını tabii ki ister, ama bir çocuğun çok çalıştırılma durumunda, verilen kararların son derece bilinçli olarak verilmesi gerekiyor. Bu zorlama asla sevgisizlik ve iletişimsizlik seviyelerine çıkmamalı. Bunun için çocuğun yeteneklerinin, heveslerinin, çalışkanlığının az olduğu konulara da çok olduğu konulara da dikkat etmemiz ve CESARETLE bakmamız gerekiyor. Bizim ummadığımız ve beklemediğimiz hatta utanıp korktuğumuz bir şekilde bir konuda hevessiz ve yeteneksiz olabilir veya hevesli ve yetenekli de olabilir.

Annenin hayatın 8 parçasını ve onlara faydayı dikkate alarak, herşeyi değerlendirmesi ve çocuğunu da bu şekilde hayatın 8 parçasına bakmayı öğretmesi en güzeli.

Çocuğumuzun ilgileri ve eğilimleri anneye ters veya farklı geliyorsa, örnek olarak, modern diyebileceğimiz bir ailede çocuk dini konulara eğilim gösteriyorsa, anne babanın görevi çocuğun bu eğilimdeki hayatın 8 parçası açısından hakkını görebilmek. Evet anne babanın hayat hakkındaki fikirleri, politik fikirleri, dini fikirleri her zaman doğru olmayabiliyor. Her zaman hayatın 8 parçası açısından TEKRAR bakmakta fayda var.

* Çocuğun yeteneklerinin ve başarı seviyesinin az olduğu, bizi hayal kırıklığına uğrattığı konularda, kesinlikle duygusal yargılara, çocuğu sabit bir şekilde yargılama hatasına düşmemeliyiz. Örnek olarak, bu çocuk matematik’ten anlamaz, bu çocuk okumaz, gibi acıklı kararlar vermemeliyiz. Çocuklar yaşları ilerledikçe değişebiliyor. Bugün okumak istemeyen çocuk yarın okumak isteyebiliyor. Matematiğe ilgisi olmayan çocuk aniden matematik konusunda başarılı bir eğitim alabiliyor. Çocukların eğitim ve fırsat kapılarını, küskünlük ve alınganlıkla hatta bazen kızgınlıkla kapatmamalıyız.

* Çocuklarımıza aynı konuda laf söyleme, sıkıştırma, sürekli hatırlatma, iğneleme alışkanlığından vazgeçmeliyiz. Bir iğneleme sonrası kişinin kalbinin tamir olması ve TEKRAR iletişim kurabilmesi günler hatta bazen haftalar aylar, hatta yıllar alabiliyor. Eğer biz çocuğumuzu haftada bir iğneliyorsak, bu çocuğumuzun asla bizimle iletişim kuramayacağı anlamına gelebilir. Dikkat etmemiz lazım.

————————–

Tüm annelerin aslında bir sınavı var, Allah hepimizin yardımcısı olsun.

O sınav da, HUZUR sınavı.

Bir anne ve çocuğu, bir evde beraber hoşça vakit geçirip, huzur denilen duyguyu, 15-20 dakika tadabiliyorlar mı?

Ancak bu sınavda mızıkçılık yapmak yasak, televizyon ve video oyunları ve internet vs herkesin KENDİ aleminde dalıp gittiği ve odadaki başka herkesi unuttuğu anlar sayılmıyor.

Bahsettiğimiz bu sınavda eğer anne ve evladı, huzur içinde 15-20 dakika geçirebiliyorlarsa, aralarındaki iletişim ve sevgi yerinde demek oluyor bu.

Eğer bu huzur elde edilemiyorsa, konuşulup, çözülecek dertler, halledilecek, giderilecek uyumsuzluklar ve iletişimsizlikler, yanlış anlamalar veya dışarıdan kanaklanan arabozmalar var demek bu.

Eğer anneniz hala hayatta ise, bugün de ne güzel anneler günü.

Eğer ziyarete gidecekseniz, yanınıza örgünüzü de alın da, beraber huzur dolu anlar için SİZ hazırlık yapın.

Anneniz size sorarsa niye örgü örüyorsun diye…

Eğer zamanında o size bu şekilde huzur dolu anlar yaşatmışsa, ona ‘Sen eskiden benim yanımda örüp, bana çok huzur dolu anlar yaşattın, şimdi de ben sana yaşatayım istedim’ deyin.

Eğer bu tür anlar yaşatmamışsa, siz bu anları başlatan olun.

Tamir eden, yaraları saran, huzuru yaşatanlardan olun.

Ve bilin ki, anneniz bunu yapamadıysa bile, istemediğinden veya kötülüğünden değil, ONA YALANLARI YANLIŞLARI gösteren, benimseten, nispet yapıp onu üzen bazı kendini bilmezler yüzünden oldu.

Siz annenizin yarasını sarın.

Siz annenize iyiyi, güzeli, doğruyu, huzuru, sevgiyi yaşatın.

Hatta mümkünse, o da dilerse, Allah da dilerse, siz de dileyin ve o yalan ve yanlışlardan onu kurtarın.

Ne de olsa anneniz.

Anneleri seviyoruz.

Annelerin yanaklarından ve gözlerinden ve ellerinden öpüyoruz.

Cennet annelerin ayaklarının altında.

Onlara bir OF bile demeyelim.

Onlara en anlayışlı, en sevgi dolu yanımızı gösterelim.

Bu dünyada sevme yeteneğimizi sergileyecek bir fırsat arıyorsak, bunu annemiz karşısında sergileyelim.

Annelerine şimdilik güle güle deyip, ahiret hayatına uğurlamış arkadaşlarımız da, üzülmesinler, Allah’a sığınıp dua etsinler.

Bir de bakarsınız, bu gece anneniz rüyanıza gelivermiş, sizi sevgiyle kucaklayıvermiş.

Allah büyük, iletişimin ve sevginin sınırları yok.

Şükürler olsun Allah’a annelerimiz için.

Funda-Teyze-gunun-resmi-16


 
Yorumlar (0)

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapın

Bu site,

ÇOK ÇOK sevgili ve ÇOK ÇOK değerli HARİKULADE ANNELER ve ANNE ADAYLARI için hazırlanmıştır.

HARİKULADE derken neyi kastediyoruz?

HARİKULADE Anneler ve Anne adayları:

** Akıl ve kalp merkezli,
** Hayatın 8 parçasını seven, sevmek isteyen,
** Hayatının her parçasında başarı isteyen,
** Hayatının her parçasını takdir etmeyi, teşekkür etmeyi bilen ve seven,
** Bir hatasını, yanlışını farkedince, bunun üzerinde ısrar etmeden azim ve kararlılıkla vazgeçmeye, hep iyiden, güzelden, doğrudan yana olmaya kararlı ve niyetli,
** Ve en önemlisi de, öğrenmeyi çok ama çok seven,
** Yalan yanlış şeyleri öğretenleri, aklını ve kalbini dinleyerek ve hayatın 8 parçasına fayda açısından inceleyerek, anlayan ve onlardan uzak duran,
** Doğru öğretmeni de aklını ve kalbini dinleyerek ve hayatın 8 parçasına fayda açısından inceleyerek, anlayan ve onlara sevgiyle, güvenle yaklaşan,
** Doğru öğretmeni bulduktan sonra, hayatının her parçasında da olduğu gibi öğretmenine de sadakat gösterebilen,
** Allah'ı seven,
** Allah'ın da onu ve herkesi çok sevdiğini bilen,
** Anne veya anne olmak isteyen,
** Mutlu ve huzurlu bir aile kurmak isteyen,
** Mutlu, huzurlu, sağlıklı, bolluk ve bereket içerisinde bir hayat isteyen,
** Hayatının 8 parçasında hayırlı uğurlu işler yapmak isteyen,
** Çocuklarına hayırlı, uğurlu, faydalı bilgiler, alışkanlıklar verip, onları çekim alanları düzgün, temiz ve güçlü yetiştirmek isteyen,
** Türk hanımları.

Hayatımızın 8 parçası derken, hemen hatırlatayım, hayatın vazgeçilemez 8 parçası şunlar:
1- Kişinin kendisi,
2- Ailesi,
3- Arkadaşları, ülkesi,
4- Tüm insanlık,
5- Tüm canlılar,
6- Tüm fiziksel evren,
7- Ruhlarımız,
8- Allah.

Beyler ve hayatın 8 parçasından bazılarını pek o kadar önemsemeyen, önemsemeyi öğrenmeye de pek niyeti olmayan bayanlar da tabii ki okumak isterlerse okuyabilirler ancak yorum ve sorularınızı kabul edemeyeceğimiz ve cevap veremeyeceğimiz için lütfen kusura bakmayın.

Rumuzlu yorumları kabul edemiyoruz. Ama ayrıca bir e-posta yazarak, kendinizi tanıtıp, makul bir neden de göstererek rumuz kullanmak isteyenler, kullanabilirler.

Harikulade yorumlarınız bizim için çok değerli. Bu sebeple, hayatın her hangi bir parçası için sevgisiz, saygısız, iyiden, güzelden, doğrudan yana olmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.

Aynı şekilde özel cevap isteklerini de karşılamak maalesef mümkün olamıyor. Anlayışınız için teşekkürler.

Lütfen yorumunuzda, okuyanlara ve güzelim Türkçemize olan sevgi ve saygınızı da, imla kurallarına elinizden geldiği kadar dikkat ederek gösterin.

Çok çok teşekkürler, çok çok sevgiler,

=======================
Çekim Yasası Öğretmeni
Ve Harikulade Dileklerin Funda Teyzesi
AnnemBenim.com
=======================

Not:
Harikulade dilekler derken de kastettiğimiz hayatın 8 parçası için hayırlı, uğurlu, faydalı, güzel dilekler. Hayatın 8 parçasından birini veya daha çoğunu yok farzetmeyen, zarar vermeyen, iyi, güzel, doğru dilekler.
Hepimize kolay gelsin. :D

No trackbacks yet.